31 Ağustos 2009 Pazartesi

Son günler


Bu günler biraz yoğun geçiyor. Sarp'ın çıkamayan dişlerinin sıkıntısı, yürüteçten inmeme isteği, emeklemekte profesyonelleşme çabaları ve yemeden, uyumadan büyüme arzusu üst üste geldi. Buna birde yaklaşan 24 günlük tatilimiz için benim hazırlanma telaşım eklenince ev tımarhane gibi oldu, stres tavan yaptı. Tüm bunlar olurken "du bi de blog yazıyim" diyemedim, olmadı. Kafamda bir sürü şey vardı zaman geçtikçe hepsi uçup gitti.
Neyse geçen gecelerden birinde oğluş gece sadece iki kez kalkarak babasını ve beni dumura uğrattı. Bende yine öyle uyuyalım diye o gün yaptıklarımı bin kere kafamda tekrar ettim. Sonra hepsini uygulamaya çalıştım ama o güzel uykuyu yakalayamadık. Sonra eksikleri düşündüm o gece bir kutlama vardı ve bir çarbağından az şarap içmiştim. Bizim veletin belki de memeden emdiği şaraba ihtiyacı varadı. Ya da biri psikiyatrist diğeri göğüs hastalıkları uzmanı karıkocanın 'yaşasın bebeğimiz olcak' pozitif elektiriğiyle bizimkini battaniyede sallamaları gerekiyordu.Bilemedim neden bunlar mıydı ama ne yaptıysak olmadı. Arkadaşlara da burdan duyurulur aynı ortam, aynı ambiyans, aynı mutlu elektirik ve aynı battaniye performansı ile en yakın zaman da o geceyi tekrar etmek istiyorum:))
İşte bizim son günlerimiz böyle geçiyor. Bir kaç gün sonra Türkiye'nin en kuzey doğu ucundan en güney ucuna uçuşa geçeceğiz. Önce Antalya'da biraz anneanne yazlığı, sonra Voyage Belek'te çekirdek aile olarak bir hafta, sonra Türkiye'nin en güney ucu Anamur'da babaanne yazlığı sonra yine Antalya yapıp geri dönüyoruz. Bu bizim Sarp'la ilk tatilimiz sayılır bakalım nasıl geçecek? Soğuk memleketten sıcak memlekete tatile giderken insan nasıl valiz hazırlayacağını şaşırıyor hele bir de bebek varsa... stres yapmakta haklıyım galiba. Bebekle tatil yapacağımız için eylül ayını ve Voyage Belek çocukla tatile uygun bir otel diye orayı seçtik. Bakalım bizi neler bekliyor, otelimiz nasıl çıkacak dönünce ya da dönmeden oralardan yazarım.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Gaz Sancısı


Oğlum artık sekiz aylık. Dolayısıyla gaz sancılarını artık unuttuk, diyordum ta ki işgüzar annesi ona barbunya yedirene kadar. Zavallı miniğim uykusundan ağlayarak uyandı ve kıvrım kıvrım kıvrandı annesi de yaptığından pişmandı. Hemen akabinde bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bir de tabi Aslıhancığım'ın minik Defne'si de gaz sıkıntısı çekince benim belleğimdeki tozlu gaz tecrübeleri de gün ışığına çıktı. Gaz problemi hemen hemen her bebekte oluyor. Çünkü onların o küçücük mideleri tam teşekküllü olarak dünyaya gelmiyor ve eksik salgılanan enzimlerden dolayı mide de gaz oluyor. Ama bazı bebekler rahatça çıkartabiliyor bazıları ise gazını çıkaramadığı için annesini kemiriyor. Yani bebeklerimizdeki gazın bir kısmı mutlaka olacak diğer kısmına da bizim yediklerimiz neden oluyor ya da olmuyor bu konu şaibeli. Ama bence sanki neden olurmuş gibi düşünüp ona göre davranmak en iyisi. Çalışmalar hamilelikte başlıyor; gebe şahsiyet bol bol rezene çayı tüketip gazlı içeceklerden uzak duruyor ve ayaklarını üşütmemeye gayret ediyor. Hatta ben hamileyken bir teyze bana "öyle askılı filan giyersen bebeğin gazlı olur haaa" demişti. O kişi benim yaşalarımdaydı yaşına değil BAŞINA saygımdan teyze diye hitap ediyorum ve o kişiye burdan duyuruyorum askılı da giydim bikini de ama gaz problemi yaşamadım ha hayy::)))) Herneyse gelelim bebek doğduktan sonra neler yapabiliriz.Yine rezeneye devam edilir ya da piyasada bulunan rezene anason karışık çaylardan da tüketilebilinir, anason bebeği uyutup rahatlama sağlıyor diyorlar. Bebeğinizin altını açtığınızda karnını saat yönüne, ayaklarını ve avuç içlerini elma yağı ya da rezene yağıyla ovabilirsiniz. İkinci olarak bebeğe milupanın rezene çayından verebilirsiniz,papatya çayı da iyi geliyor ama daha çok hafif bir soğuk algınlığı durumunda ben papatya veriyorum. Kaloriferin üzerinde ya da ütüyle hafif ısıttığınız havluyu bebeğinizin karnına koyabilirsiniz bu da bazen işe yarayabiliyor. Bunlar dışında bebeklerin gaz problemleri için piyasaya sürülmüş ilaçlar var. Ben bunlardan sadece Nurse Harvey's şurup kullandım. Gazına mazına bakmadan günde üç kere birer tatlı kaşığıveriyordum. Çok gazlı bir bebeğim yoktu ama ben yine de yapılabilecek bir çok şeyi yaptım bir ara her yemekten sonra bir çay kaşığı kimyon bile yedim. Asla dolaptan soğuk bir şey yeyip içmedim. Meyveleri bile bir saat önceden dışarı çıkarıyordum ve hala da herşeyi ılık tüketmeye çalışıyorum. Barbunya dersinden sonra akıllandım ne de olsa hala süt veriyorum nolur nolmaz. İşte bunlar benim tecrübelerim umarım işinize yarar ve minik popolardan pırtsesleri hiç eksik olmaz:)))

18 Ağustos 2009 Salı

Güzellik Sırlarım

Başlığa bakıp aldanmayın, güzel olduğum iddiasında filan değilim. Aslında başlık güzelleşme çabalarım olmalıydı ama başlığa bakıp aldanın diye öyle yazdım:)))Her kadın gibi benim de ufak tefek sırlarım var tabiki ama bunlar sizi aldatmasın zira hala ergen gibi sivilce çıkartabiliyorum.
Amma velakin çirkin kadın yoktur bakımsız kadın vardır prensibiyle yola çıkarak çabalıyorum. Sır olmaktan çıkması için bu yazıyı yazdığım sırların ilki, bol su içmek.Bol bol su içiyoruz ki cildimiz içeriden de nemlensin.Dışardan nemlenmeye gelince;beni tanıyanlar bilirler uzunca bir süredir nemlendiriciye para vermem ben yıllardır bephantene kremle evigen e vitamini ampulünü bir kapta karıştırıp nemlendirici olarak kullanıyorum ve çokta memnunum işte bu da ikinci sır. Son günlerde uyguladığım bir başka şey ise Ebru Şallı'nın programından öğrendiğim bir maske ; önce eczaneden çinko oksit kremi alıyorsunuz -kendisi çok ucuz bir krem ve yaraları iyileştirici özelliğinden dolayı pişik kremlerin de olması gerekiyor- sonra iki tatlı kaşığı çinko oksiti bir tatlı kaşığı kayısı yağı ve bir tatlı kaşığı jojoba yağıyla karıştırıyorsunuz maskeniz hazır. Bu maskeyi banyodan çıktıktan sonra peeling yapılmış yüzünüze sürüyorsunuz (göz altları da dahil ama daha ince bir tabaka) 20 ya da 30 dakika sonra silip yatıyorsunuz ve sabaha ışıldayan bir ciltle uyanıyorsunuz. Peelinge gelince Ebru Şallı yarım yumurta akıyla bir kaşık esmer şekeri karıştırıp yüzünü ovuyormuş ben onu hiç denemedim. Ben uzun süredir Lancaster Flash Smoothing Scrub kullanıyorum gayet memnunum.
Son zamanlarda sevgili eşim sayesinde öğrendiğim ve çok çok ve hatta çooook memnun olduğum bir başka şey ise bir ayak kremi. Hamilelik sırasında koca beni taşımakla uğraşan ayacıklarım nasır olmuştu ve bu beni çok rahatsız ediyordu. Canım kocam eczanede vaselin-salisile hazırlattı ve şimdi ayaklarım Sarp'ın ayaklarıyla yarışır duruma geldi. Hatta ve hatta gece yatmadan önce sürdüğüm bu krem sayesinde tırnaklarım kendiliğinden pedikürlü gibi oldu. İşte benim sırlarım bunlar yenilerini keşfettikçe deneyip yazarım.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Nice yıllara baba...

Yarın babamın doğum günü. Yıllar önce bir yılbaşında ona arkasında Nazım Hikmet Ran'ın bu şiiri olan bir kart yollamıştım.Babamı düşününce o şiir geldi aklıma paylaşmak istedim. Umarım babamın, oğlumun babasının,kocamın babasının yani bütün babaların ömrü uzun olur. Evlerin direkleri hep evlerinde olurlar. Babacığım doğum günün kutlu olsun.

BABA...

Baba!
her yılbaşında
sana söyleyecek
bir tek
sözüm var:
'Seni ne kadar çok seversem
o kadar
çok olsun ömründen geçen yıllar...'

Baba!
Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım!
Ne zulüm, ne ölüm, ne korku
başımı eğemez!
Yalnız senin elini öpmek için
eğilir başım.
Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım...
1/1/1932
Nazım Hikmet

13 Ağustos 2009 Perşembe

Karın Çatlakları


Önce ki yazımda içimi öyle bir dökmüşüm ki yazacak bir şey bulamıyorum sanki iki gündür. Sık sık girip çıktığım depresyondan kısa bir süreliğine çıktım gibi.Neyse, bir süredir yazmak istediğim ama ertelediğim bir şeyler vardı, hazır neşe pötürgeci moduna girmişken onları yazayım dedim.
Her zaman olduğu gibi hamilelikte de kadınlar güzellik, cilt bakımı gibi konularla ilgilenirler.Ben de onlardan biriydim ve başlarda acaba makyaj malzemelerinin bebeğe zararı olur mu diye merak ettim. Öğrendiğim kadarıyla hiç bir zararı yok. Aksine kendinize baktıkça daha iyi hissediyorsunuz kendinizi ve bu moral toparlanması bebeğinize de size de iyi geliyor. Bu yüzden ben makyajımı da yaptım fönümü de çektirdim ama saçımı boyatmadım, doğal boya zarar vermiyor filan diyorlar ama ben güvenemedim ve dokuz aycık sabrediverdim. Tabi bir de mikrop filan alırım korkusuyla manikür ve pedikür de yaptırmadım noluuur nolmaz dedim. 25 kilo alıp ikiz kıvamında bir karına sahip olmama rağmen hiç çatlağım olmadı. Bunu da kullandığım kremlere bağlıyorum. Doktorum ilk üç ay fetüse geçip geçmediği kanıtlanmadığı için kullanma dedi ama ben bephantol kullandım yine de.
Üç aydan sonrada Lierac'ın phytolastil çatlaklık karşıtı kremini ve L'Occitane'nin mom and baby balm'ını kullandım. Özellikle L'Occitane'den çok memnun kaldım. Krem shea butter içeriyor ve bebeğiniz doğduktan sonra onun hassas cildine de çok iyi geliyor, pişikleri önlüyor. Bu iki kremede www.strawberrynet.com dan ulaşabilirsiniz. Ayrıca acıbadem yağının da iyi geldiğini duydum ama denemedim. Ebru Şallı'nın programında fındık yağı ve kakao yağını karştırıp karnınıza sürerseniz çatlak oluşmadığını dinlemiştim, denedim ve allerji oldum yine de siz bilirsiniz. Ben bir suaygırına dönüştüm ama çatlağım yok belki birazda genetikle ilgili ama yine de elinden geleni yapmalı insan diye düşünüyorum. Zaten saçmalyan hormonlar, anormal bir hızla değişen vücut hamilelik günlerini kabusa çevirebiliyor.Birde o çatlaklar eklenmesin o günlere ve hepimiz mutlu,güzel ve neşeli annecikler olalım derim ben...

11 Ağustos 2009 Salı

İşte öyle bir şey


Zaman geçiyor.Sarp büyüyor.Oğluma bakınca "Zaman nasılda çabuk geçiyor, keşke hiç büyümese,hep benim minik zuzum olarak kalsa" diyorum. Ama o zamanı burada mahrumiyetler diyarında,soğukla cebelleşip ev,yemek yapmak ve çocuk girdabında boğulmamaya çalışarak geçirmek insanı yoruyor. Böyle düşününce zaman geçmiyor sanki. Dayanamıyorum ama dayanamaya dayanamaya ölmüyor insan. Mutluysan da mutsuzsan da yaşam sürüp gidiyor. Hayatla ilgili yorum yapanlara kızanlar var etrafımda,hayatı bu kadar çözdüysen mutlu olmalısın diyenler ama olmuyor işte. Hergün uyanıp simsiyah gökyüzüne bakınca mutlu olunmuyor. Hayatımın üç yılı güneşi bekleyerek geçiyor gidiyor tutamıyorum. Burdan ayrıldığım da 30 yaşını geçmiş, koskoca bir anne olacağım ve kolaysa hayatıma kaldığım yerden devam etmeye çalışacağım. Oğlum,hayatımın güneşi doğduğunda ona dışarıyı gösterip "işte iki yılımız bu manzaraya bakarak geçecek" demiştim. Gerçektende öyle oldu biz günlerimizin büyük çoğunluğunu işte bu boşluğa bakarak geçiriyoruz.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Ne yememeli

Sarp'ın pamukçuk illeti daha iyi bu günlerde.Pazar günümüzü evde geçirdik zira dışarı çıkılası bir hava mevcut değildi şehri Ardahan'da..Temmuz soğukları bitti,ağustos soğukları da bitince belki hava ısınır diye umuyoruz.:))Hamileyken ne yememeliye gelinceeee:ne yemeliyi okuyunca demişsinizdir yemediği kalmadı ki diye. Kaldı bir şeyler canıııım.Madde madde yazıyim da kolay anlaşılsın.
  • "Doğal olmayanı yeme" prensibinden yola çıkarak hareket etmek gerek öncelikle.Yani kutu meyve suyu,kola,hazır çorba,hazır soslar yememeli.
  • Çay ve kahve içmemeli .Aslında aşırıya kaçmadan içilebiliyor ama ben pek içmedim.
  • Kesinlikle adaçayı içmemeli.Östrojen hormonu salgılanmasını arttırdığı için düşük ve süt kesilmesine neden oluyor.Hatta menepozda ki kadınlara öneriliyor.
  • Süt dışında light ürünler tüketilmemeli.Aspartamla ilgili insanlar üzerinde deney yapılmamış ama fare deneylerin de sakat doğumlara rastlanmış.
Neler yememeliyle ilgili şuan aklıma gelenler bunlar.Ancak yediklerime eklemek istediklerim var ;kuru meyveleeeeer.Ben tam bir dut kurusu bağımlısı olmuştum mesela.Kuru kayısı da süper ve hurma tam bir protein kaynağı bunlar mutlaka tüketilmeli benceeee.

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Başlıksız

Dün yazdıklarımı şöyle bir okudum da bıdır bıdır anlatmış durmuşum,duygusuz duygusuz. Sarp 15 dakika içinde uyandı ve kalan 45 dakikayı ağlayarak tamamladı.Ben de başladım artık bitiriyim şu postu diye inat edince ortaya o öğreten adam monoloğu çıkmış.Oğluş bugünlerde biraz arıza emekleme çabaları bir yanadan,bi türlü çıkamayan dişler bi yandan,bunlar yetmezmiş gibi bir de ağzına pamukçuk denen bi zırtapoz peydah oldu.Bizim uykularda böylece heba oldu.Bu Ardahan metropolünde yaşanan doktor sıkıntısı yüzünden önce yanlış tedavi uygulandı.Ben de diğer anne-babalar gibi doktoruma güvenmek istiyorum ama nerdeee.Sonra babamız arkadaşlarını aradı filan tedavi değişti.Ağzının içini günde üç kere karbonatlı suyla siliyoruz ve tabi ki meme başını her emzirme sonrası karbonatlı suyla siliyoruz.Ölçüyü de veriyim de belki lazım olur;bir çay bardağı kaynamış ılımış suya bir çay kaşığı karbonat koyup gazlı bezle çocuğu bağırta bağırta içinizi kanata kanata siliyosunuz ağzını.Bir de ilaç başladılar Mikostatin diye bir şey bu ilaç sayesinde gece fena uyumadık.Bir pamukcuk kırizidir aldı başını gidiyor bizim buralarda allahtan iştahımız kesilmedi.Ama Sarp'ın mızıltısı ve sıkıntısı bana bu hafta iki kilo verdirdi.Her şeye olumlu yönünden bakmak gerek diymi diiiiiymiiiii??:))))

7 Ağustos 2009 Cuma

Hamilelikte neler yemeli

Biricik kocacık akşam yemeğinde kahvaltıya razı olunca ve Sarp bir saatlik öğle uykusuna yatınca ben de nihayet yazma fırsatı buldum.Kronolojik sırayla gitsin istediğimdenkelli hamileliğimden bahsedeyim istedim önce.Şunu belirteyim ki hamilelikle ilgili Mother &Baby dergisini ,Bebeğinizi Beklerken Sizi Neler Bekler adlı kitabı ve bir çok internet sitesini takip ettim ve neyi nerede okuduğumu hatırlayamayacağım için kaynak belirtemiyorum.Ama en çok Erin'in annesi Ayça'nın sessiz takipçisi oldum.Şimdiiii benim ki planlı bir hamilelikti ve ben önceden folikasit almaya başlamıştım (folik plus).Folik asit günde üç kere içiliyor ve maksimum fayda sağlamak için sabah,öğle,akşam ayrı ayrı içmek gerekliymiş ama unutuyorum diyorsanız hepsini bir kerede de alabilirsiniz.Daha önce demiştim ya ben piskopata bağlamıştım sürekli saatli besleniyordum.Yediğim, içtiğim şeylerin neden olduğunu şu an anımsayamıyorum bu yüzden siz yine de araştırın derim.Kepek ekmeği yedim ben hep,günde beş kere meyve yedim ama burada dikkat edilecek nokta bir ayva iki porsiyon,büyük bir muz iki porsiyon sayılıyor.Sonraaa en önemli nokta su. Mutlaka ama mutlaka çok su içmeniz lazım.Ben asla kendimi şu kadar litre diye sınırlamadım evin her yerine bir buçuk litrelik şişeler koydum ve her gördüğümde içtim.Günde bir tane activia haftada en az iki kere balık yediiiiim.Bol bol peynir,yoğurt ve süt tükettim ama sütü genellikle light içmeye çalıştım çünkü kalsiyum daha fazlaymış.Gaz problemi yaşadığım zamanlar laktozsuz sütlerden içtim ya da içine muskat rendeledim birazcık.Gaz ve doğum sonrasında süt olsun diye hamileliğim boyunca rezene çayı içtim.Ayrıca rezene bebeğin de gazsız olmasını sağlıyormuş.Bundan mı bilmiyorum biz pek gaz problemi yaşamadık.Elevite başladığım zaman kahvaltıdan hemen sonra içiyordum elevitimi kan ilacımı ise yatmadan önce.Kısacası ben bol bol yedim içtim 25 kilo aldım.Sizde öyle kilo alın demiyorum ama hepsi sonra veriliyor,kilolu bebek kolay bakılıyor.Şunu da belirtmem gerek ki ben hiç kusmadım,rahat bir hamilelik geçirdim.Gebeliğin başlarında dayanılmaz baş ağrılarım oluyordu öyle zamanlarda parol içtim.Ve 2 Ocak 2009 da Sarpım dört kilo beş yüz gram olarak doğdu.Bir sonraki postta neler yemediğimi nelere dikkat ettiğimi yazarım herkerse mutlu okumalar.

6 Ağustos 2009 Perşembe

Ben Kimim?

Ben kimim ben de tam olarak çözemedim henüz. Aslında ingilizce öğretmeniyim altı yıl Ankara'da özel bir kolejde çalıştıktan sonra eşimin talihsiz tayini dolayısıyla Ardahan'a taşınmak durumunda kaldık ve dolayısıyla bende istifa etmek durumunda kaldım.Burada yani Ardahan'da bir yıldan daha kısa bir süre bir dersanede çalıştım ve kesinlikle dersaneciliğin bana göre olmadığına karar verdim.Sonra 2008 yılının Mayıs ayının 3'ünde hamile olduğumu öğrendim.Önceleri pastaya,böreğe,dünya mutfaklarına filan sarmıştım Ardahan'da sıkıntıdan sonra hamileliğe taktım ve son yedi aydır da Sarp'a (oğlum) sarmış durumdayım:)))Yani bir yıldır ev hanımı olarak sürdürdüğüm hayatımı yedi aydır da tam zamanlı anne olarak devam ediyorum.İşte burada paylaşmak istediğim de son bir buçuk yıl diyebiliriz.Gerek Ardahan'ın sıkıcılığından gerekse yoğun bir çalışma hayatından sonra birden bire boş kalmaktan hamileliğim boyunca çok okudum çok araştırdım ve çok özen gösterdim.Siz benim yazdıklarımı okurken doktorunuza danışmayı ve en önemlisi bence içgüdülerinize güvenmeyi unutmayın.Umarım internetteki bilgi kirliliğine katkı olup kalmam da insanlığa bir faydam olur:)))

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Yeni Olan Herşey Güzeldir

Evet gerçekten yeni olan herşey güzeldir ya da herşey yeniyken güzeldir ya da herşey yeni olduğu için güzeldir yeni olduğu zamanlarda.Ayyy her neyse bu blog olayı benim için çok yeni ve oyüzden güzel.İlk cümleye bakıp sakın bunun bir felsefe blogu olduğu zannedilmesin.Bu bir yaşam blogu.Size Sarp'ın eskidikçe nasıl daha da güzel olduğunu anlatmak istiyorum:)))ve hamilelik ve sonrasında başımdan geçenleri;belki faydalananlar olur da güzel olur.
Ama öncelikle teşekkür etmem gerekenler var başta Didem ve Ongun'a engin blog tecrübelerini benimle paylaştıkları için ve teşvikleri için çok ama çok teşekkür ederim. Ve tabiki Aslıhan ve biricik kardeşim Erdem'e verdikleri gazdan dolayı teşekkür ederim.Veeee sevgili eşime de bu güzel ismi bloguma verdiği için saygılar sunarım. Bu camia da yeniyim,toyum hatalarım olursa affedin.Herkese keyifli okumalar olur umarımm:))))